Anasayfa Çeşitli Yayınlar Ekonomi Ekonomide dönü(şü)m yılı: 2014!
Ekonomide dönü(şü)m yılı: 2014!
Perşembe, 16 Ocak 2014 12:09

Hatırlarsınız, 2013’ün son ayıydı; başta ekonomi çevreleri olmak üzere dünyada geniş bir kesimin dikkati ABD Merkez Bankası’nın (FED) neye karar vereceğine odaklanmıştı; hele finans çevrelerinde adeta nefesler tutulmuştu. FED Başkanı Ben Bernanke ve FED’in işlevi para politikasını belirlemek olan alt birimi “Açık Piyasa Federal Komitesi” (FOMC) 18 Aralıkta kararını verdi ve duyurdu:

Piyasalara dolar enjekte etmekte küçük bir kısıtlamayla yetinilecek; sıfır faize devam edilecek ve anca 2014 sonunda belki (her şey “düzgün” giderse) piyasalara para pompalanması sonlandırılacak. 2015’in ikinci yarısından itibaren de (eğer bu arada enflasyon ABD’de yüzde 2’nin üstüne çıkarsa ki bu yönde ciddi bir risk de var) politika faizi oranı da arttırılmaya başlanacak.

 

Bu kararları almak için ise öncelikle ABD’de işsizlik oranının gerileyip gerilemediğine, bir başka deyişle ekonomik büyümenin düşük de olsa sürüp sürmediğine bakılacak. Eğer az da olsa bir büyümenin yerini Avrupa Birliği ve Japonya’da olduğu gibi “ekonomik daralma” [resesyon] alırsa faiz yine şimdiki sıfır düzeyinde tutulacak. Piyasaya para salmaya yine devam edilecek mi acaba? Bu son nokta, şimdiki görünüşe rağmen kesin değil.

Bernanke, yukarıda özetlediğimiz kararları açıkladığı basın toplantısında (ki FED Başkanı olarak sonuncusuydu) para politikasının ekonominin seyrine göre biçimleneceğini ve gerekirse piyasaya para sürmeyi yeniden hızlandırabileceklerini de belirtmeyi ihmal etmedi –üstelik “parasal genişleme her derde deva değildir” dediği halde. İkincisi, 2014 Ocak ayından itibaren FED’in başında göreve başlayacak olan Bayan Janet Yellen gerçi kendisinin de bu alınan kararlar doğrultusunda davranacağını açıklasa da bizzat dümende olduğunda ve daha önemlisi ekonominin gerçekleri finansa kafa tutar (hattâ nihayet “kafa atar” bir kıvama geldiğinde!) ne yapacak? Açık Piyasa Federal Komitesi ve FED Yönetim Kurulu’nun diğer 16 üyesi nasıl bir tavır takınacak, şu aşamada belirsiz.

2013 İLE 2014 FARKI

Kesin olan şu var ama: 2013 yılı özellikle ABD’nin ikide bir “uçurumun kenarından döndüğü” bir yıl oldu. Bütçe açığı ve federal hükümetin borçlanma sınırı konusunda yasal engelleri aşmak üzere Kongre’de üç ayda bir son dakikada ve uzun tartışmalardan sonra varılan uzlaşma; ABD yönetiminin kıl payıyla iflastan, “temerrüde düşmek”ten sıyrılışı, bir kısım kamu personelini zorunlu ücretsiz izne çıkartış vb.

2014 bu “yolun bittiği”, başka bir yola dönüldüğü (en azından FED’in 18 Aralık Kararları’nda öngörüldüğü üzere artık piyasalara para basılmadığı) bir yıl olacak ya da  -finans piyasaları şişirilmeye devam edildiği takdirde- bu kez, ekonominin de, piyasanın da ABD’de “(herhalde mevtaya) dönüşeceği” bir yıl olacak! Elbette bunun bir domino etkisi yapacak olması ve küresel ekonomi içinde yer alan her ülkeyi kendi ekonomik yapısının sağlığı, ekonomik – finansal kararlarının isabeti ve iç siyasal istikrarı ile orantılı olarak etkileyeceği, sarsacağı aşikâr bir “ön-gerçek”tir (bugün için). 2014’te yaşanacak ve bugünkü teşhis / tahmin noktasından “gerçek”likle sınanmaya geçeceği bir “ön-gerçek”.

Hegel’in (Marx’ın da beğeniyle, severek andığı) bir sözü vardır: “Gerçek olan akılcıldır; akılcıl olan gerçektir.” Burada Hegel’in kast ettiği “gerçeklik” (aynen Marx’ın da anladığı, kabul ettiği anlamda) takvimsel zaman içinde belli bir anda “yaşanan” somut gerçeklik olmayabilir. “O an”, takvimsel zaman içinde, bal gibi yâni bütün canlılığıyla, parıltısıyla, sarhoşluğuyla, en azından yerine göre belli çevreler için “cennet gibi”liğiyle “gerçekmiş gibi” algılansa, sanılsa, yaşansa da, aslında, “hayali”, “yapay” ve günümüzün teknik / teknolojik düzeyine uyan karşılığıyla “sanal” bir gerçeklik olabilir – çünkü aslında, özünde “akıl dışı” olabilir! “Cennet”, aslında, Keynes’in “cinnet gerçek” (fool’s paradise) dediği bir şey olabilir! Kısacası “akıl-dışı” [irrational] ama fiilen belli bir anda (bu “an” yıllar cüssesinde de olabilir) yaşanan bir “gerçeklik”.

Lakin her “rüya”nın bir sonu vardır, ayakların yere değdiği bir son vardır (ki buna ekonomide ve finansta “yere çakılma” diyoruz); işte “o, yeni an”, aslında, gerçeğin hayale, sanala; keza akılcıl olanın akıldışı olana üstün geldiği andır. “Akılcı gerçekliğin” takvimsel zamanda da gerçeklik halini aldığı, en azından bunun kapısının açıldığı / aralandığı an. Ekonomide aklın,  sonunda, kurnazlığa “kafa attığı”; “reel ekonomi”nin ölüm döşeğinde bile olsa “yalan / sanal finans”ı da “bitirdiği” an. Hegel’in “Gerçek olan akılcıldır; akılcıl olan gerçektir” dediği an. Akılcıl olan Gerçeğin “soyut / kuramsal / akıldaki ön-gerçeklik” olmaktan “yere inip” artık somut hayatta yaşanan Gerçek olduğu “an” (veya “takvimsel zaman”a daha uygun ifadesiyle başlayan yeni “süreç”!

2002’DEN 2014’E BİR DÜZİNE YIL

Şimdi küresel ekonomiye, finansa ilişkin yıllardır yaşadığımız, geçirdiğimiz, duyduğumuz, okuduğumuz bazı olguları kısaca da olsa hiç değilse en çarpıcı yanlarıyla biraz anımsayalım; Avrupa Birliği’nin durumuna da bir bakalım.

AB’nin durumu ABD’den daha beter. İşte size 23 Nisan 2013 tarihli Yeniçağ gazetesinden bir haber. Başlık: Avrupa’nın borcu 8.6 trilyon Euro’ya çıktı. Haberin spotu: “Euro bölgesi ve AB’de borçlar çığ gibi büyüyor. 9,5 trilyon Euro’luk ekonomiye sahip Euro Bölgesi’nde kamu borçları toplamı 8,6 trilyon euro’yu aştı ve tehlike çanları yeniden çalmaya başladı.”

Daha geriye gidelim, örnek olsun, 2012’nin son çeyreğinde 2013 için ne düşünülüyor, ne öngörülüyormuş ve 2012 nasıl bir yıl olmuş ona bir bakalım kısaca. 28 Ekim 2012 tarihli Yeniçağ gazetesinin bir haberinin başlığı: “ABD’de yeni kriz dalgası kıyamet alarmına dönüştü”. Aynen böyle. Haberin ilk paragrafı: “ABD 2013’te sırat köprüsünden geçmeye hazırlanıyor. 2013 yılında bütçedeki 600 milyar dolarlık harcama kesintileri öngören ve iş dünyasında mali kıyamet olarak değerlendirilen bu dönemin ABD ekonomisini uzun süreli resesyona ve ciddi iflaslar zincirine sürüklemesi bekleniyor. […] Bu arada FED’in ve Avrupa Merkez Bankası’nın piyasalara sağladığı likiditenin yan etkileri konusunda önemli uyarılar geliyor. Brezilya Maliye Bakanı Mantega’nın ortaya attığı kur savaşları tüm dünyada yankı bulurken büyük Merkez Bankaları’nın piyasalara enjekte ettiği para ile bu savaşların desteklendiği görüşü artıyor. […] Amerikan ekonomisi 2009 yılından bu yana büyüme eğilimini sürdürüyor. Ancak bu büyümenin FED Başkanı Bernanke’nin sürekli tahvil alarak piyasaya dolar pompalaması ve ABD’nin borçlarının tırmanması sonucu gerçekleştirilmesi, iş dünyasını ‘yeni bir kriz dalgası’ olarak tedirgin ediyor.”

Yine 2012’nin son çeyreğinde AB’de reel ekonominin durumuna ilişkin bir haber başlığı (Taraf, 1.11.2012) : “25.7 milyon Avrupalı işsiz”. Aynı gazetenin 26 Ekim 2010 tarihli haber başlığı: Bir zamanlar bir Avrupa varmış”. Spot: “Avrupa’da kriz patlak vereli tam üç yıl oldu. Tasarruf paketleri de Avrupa’nın derdine derman olmadı. 11 Avro ülkesi yüzde 3’lük ek borçlanma sınırını aşacak”.

SANAL FİNANS GERÇEK EKONOMİYE KARŞI

Herhalde hatırlıyorsunuzdur; iddiaya göre: 21. Yüzyılda ve 1929’daki Büyük Kriz’e denk ağırlıkta finansal kriz 2008 Eylülünde ABD’de patlak verdi. 2009’dan itibaren de Avrupa’ya sıçradı ve reel ekonomiyi sararak derinleşti. Gerçekte ABD’nin asırlık bankası Lehman Brothers’ın (1850 doğumlu, 2008 itibariyle aktif toplamı 639 milyar dolar, borcu 613 milyar dolar) battığı 15 Eylül 2008, aslında, finansal bir krizin varlığının “resmen tanındığı” / kabullenildiği tarihtir! Gerçekte kriz çok daha önceye 2000’lerin başına dek dayanır. Yâni yine ABD’de borsada özellikle internet üzerinden finans işlemlerine aracılık eden şirketlerden WorlCom’un iflasıyla başladı. Çok kısa sürede o sektörde iflaslar yayıldı. Benzeri bir yazgıyı Avrupa’daki finansal veri ve yatırım şirketleri yaşadı. Fransız gazetesi Le Figaro’nun 23 Temmuz 2002’deki “Des compagnies vendues a prix cassé” [yok pahasına satılan şirketler] başlıklı haberinde “sektörde iki yıl önce 30 kadar olan şirket sayısının 2002 Haziranında anca 9’a düştüğü ve o yılın sonuna dek 3’e, 5’e düşmesinin beklendiği” bildiriliyordu. Aynı sayıda Jean-Pierre Robin imzalı yazının başlığı gayet manidar olduğu kadar isabetli de: “Un découplage historique entre la finance et l’économie [Finans ile ekonomi arasında tarihsel kopuş]”.  Yazar, ABD’de “reel ekonomi”nin (sanayinin) içinde bulunduğu kârlı büyüme sıkıntısını anca finans alanında sermayesini işleterek geçiştirebildiğine işaret ediyor, ancak bunun sağlıklı bir yol olmadığını belirterek nitekim borsada yaşanan bu sektörel krizin arkasından inşaat sektöründeki balonun patlama tehlikesinin olduğuna Morgan Stanley bankasının baş ekonomisti Morgan Stanley’nin ağzından dikkati çekiyor. Nitekim bu öngörüden birkaç ay sonra bilindiği üzere ABD’de konut piyasası göçtü!

Yine Le Figaro’nun  bu kez 25 Temmuz 2002 tarihli sayısındaki ekonomi ekinin başlıkları: “Liberalizmin borsa krizi”. “Devletler için ağır kayıplar. Banka ve sigorta şirketleri: piyasaların zayıf halkası”. Son olarak bir de 17 – 23 Şubat 2002 tarihli Fransız haftalık dergisi Marianne’ndan Philippe Cohen imzalı yazının başlığı: “Finans basını küçük hissedarları söğüşlerken”;  ve hemen altındaki spotu: “ ‘Omerta 2003 Raporu’nda Sophie Coignard’ın oluşturduğu ekip, finans dünyasında hiçbir karşı-iktidarın olmadığını ortaya koyuyor. Ve hiç kuşkusuz Borsa’ya kayıtlı şirketlerin dediklerini kopyalamaktan başka bir şey yapmayan finans basını bu işlevi yerine getirecek değil.”

Kısacası anılan Rapor’da (ki “finans danışmanlarının oyununa gelmiş / kazığını yemiş hissedarların bu duruma tepki olarak oluşturduğu bir grubun anlattık-larından hareketle hazırlanmış) “Borsa oyununun istisnasız tüm oyuncularının -yâni şirket yöneticileri, idare heyeti üyeleri, finans danışmanları, aracılar, bankacılar, basında finans yorumcuları- tümünün bu işten, küçük tasarruf sahiplerinin finansal yatırım iştahını kabartmakta çıkarı var” deniyor ve devamında bunun somut olarak nasıl yapıldığı anlatılıyor.

SONUÇ YERİNE

Bunu anlatmanın sonu gelmez. Yukarıda sadece dalgalı denizden bir damla sunduk. Kaldı ki olay / oyun sadece şirketler, finans çevreleri ve malî borsalar ile sınırlı değil. Daha vahimi devletler de en başta Merkez Bankaları üzerinden bu hilebazlığa etkin bir şekilde katılıyorlar. Hattâ FED: 1) sadece ABD dışında piyasaya sürülmek üzere karşılıksız dolar basıyor; 2) iç piyasada likit para gereksinimini karşılamak üzere içeride ve dışarıda uzun vadeli “tahvil” alarak iç piyasaya dolar enjekte ediyor.

2013 yılında “artık bu işleme son verelim” diyenler, “hayır birden değil, tedricen zamana yayarak (2014’ün sonunda) bitirelim” diyenler, “olmaz, devam edelim yoksa ekonomi ekonomi batar, herkes işsiz kalır” diye çoğu timsah gözyaşı dökenler arasındaki tartışmanın hangi kararla sonuçlandığını yazımızın başında belirtmiştik, biliyorsunuz.

Bu yazıda son olarak şu kadarını belirtelim:

Amerikalısı, Avrupalısı, vd. “oyunun sonuna gelindiğini” artık daha genişleyen bir kesimde ve daha yükselen bir ses tonuyla dile getirmekten kendilerini alamıyorlar. Ortak payda şu: (ille de bu terimlerle dile getirmeseler de) Marx’ın “kapitalizmin en temel iki yasasından biri” olarak belirttiği “ortalama kâr haddinin düşüş eğilimi” en çok ve doğal olarak Batı dünyasının yıllanmış reel ekonomi şirketlerini, onların geleneksel sanayi ekseninden günümüz dünyasında katma değeri gözde yeni dallara, sektörlere, ürünlere sıçrama yapamamış vs. şirketlerini “vuruyor”!

Ekonominin aklına göre “yeniden yapılanmak” (elbette o süreçte ölen ölür, kalan sağlar ekonominindir, piyasanındır) yerine “kurnazlıkla / hilebazlıkla” türlü çeşitli finans oyunlarıyla hem “mikro” (şirketler), hem de “makro” (ülke ekonomisi) düzlemlerinde göz boyayarak / “oksijen tüpüne bağlanır gibi” veya “uyuşturucu bağımlısı gibi” taze paraya, sıcak paraya, finansal gelire bağımlı hale gelenler artık dayanma güçlerinin sonuna gelmek üzere olduklarını saklayamıyorlar. Bakmanın ötesinde görmesini bilenler ve açıkça dile getirenler de zaten uyarıp duruyorlar: Bu böyle gidemez. Ya bu yoldan dönülecek ya da dönüşülecek. (Neye dönüşülecek o ayrı konu…)

2014 son durak! ABD’de de, AB’de de, Türkiye’de de…

 

Nazım Güvenç

USİAD Bildiren Dergisi 69. Sayında yayınlanan makale

Derginin 69. sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.org.tr

 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam