Anasayfa USİAD Bildiren Yerli mala sahip çıkın
Yerli mala sahip çıkın

‘Globalleşen dünya'  tanımlaması altında mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına paralel, özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelere lanse edilen bir kavram var. Artık malın vatanı kalmadı. Oysa dünyadaki gelişmelere ve rekabete baktığınızda oyunun hiç de böyle oynanmadığını görüyorsunuz.

Bugün Çin ile ABD, ABD ile AB arasında yaşanan kur mücadelesinin temelinde esas olarak ‘kim malını satacak' kavgası vardır. Bizlere menşei uygulamasına bakmayın diyenler, kendi üreticilerinin mamullerini pazarlara sokabilmek adına her türlü korumayı, işlemi, hatta savaşı bile ortaya koymaktan çekinmiyorlar.

Lakin biz büyük bir saflık içerisinde önümüze konulan bu ‘vatansız ürün' kavramına kendimizi kaptırmış gözüküyoruz. Bakın şu anda son derece hayati bir haftanın içerisindeyiz. 12-18 Aralık tarihlerini kapsayan Yerli Malı Haftası, sadece kutlamaların yapıldığı ve beylik söylemlerle siyasetçilere malzemenin çıktığı bir özellik taşımamalıdır.

Hele ki cari açık rakamınız 2013 yılının eylül sonunda 50 milyar dolar sınırına dayanmışsa… Bunun Türkçe tercümesi sattığınız aldığınızı karşılamıyor ve zarar içinde batışa doğru sürükleniyorsunuz demektir. Emareler ise önümüzdeki süreçte sıkıntımızın daha da artacağının izlerini taşıyor. Çünkü yapısal sorunlarımız ortada duruyor.

Bunu görmezden gelip de büyüme rakamlarıyla övünmek ve kendini bu hayallerin içine kaptırmak büyük bir felaketi de kapımıza bırakıyor. İktidar yılları sair büyümeyle övünüyor ama, büyümenin ana kaynağı olan cari açık sonucu veren ithalat ve kaynağı belirsiz olarak giren sıcak para hiç de sağlıklı bir fotoğraf vermiyor.

Bize düşen özellikle içinde bulunduğumuz haftanın anlamını iyi kavrayarak, yerli malı kullanımını teşvik etmektir. Eskiden kalite ve hizmet problemi vardı. Fakat bugün geldiğimiz süreçte reel sektörümüz her iki sıkıntıyı da aşmış durumda.

Günümüzde dünyada nitelik ve hizmet olarak sunulup da, bizde olmayan hiçbir mal ve hizmet yok. O zaman yerli mala sahip çıkarak, dünyadaki rakiplerimizin pazarı ele geçirip, borçlandırarak uyguladıkları politikaları terse çevirmenin zamanıdır. Buna da ‘vatansız ürün' kavramını yıkarak, önce ‘Türk malı' diyerek başlamalıyız.

Lafın özü şu: Tarımdan sanayiye her alanda yerli üreticiye sahip çıkın. Bir gün Muzaffer Zeren isimli değerli bir işadamının ithalattan kavrulan Türkiye'yi konuşurken kullandığı şu ifadeyi hiç unutmuyorum: Kim hangi ülkede çalışmak istiyorsa, o ülkenin malını alsın.

Şimdi söyleyin… Hem işsizlikten yakınıp, hem de yurtdışındaki adama istihdam yaratmak akıl kârı mıdır? Havanda su döven meseleleri bir kenara bırakıp, bu gerçeğimizle yüzleşmenin zamanı gelmedi mi?

BAĞIMSIZ EKONOMİ OLUR MU?

Yerli malı kullanımı ekonomik ve bağlantılı olarak siyasal bağımsızlığın da anahtarını oluşturur. Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde ilk adım olarak sayılabilecek 19 Mayıs 1919 tarihinin üzerinden tam 94 yıl geçti. Sonrasında yapılan gerek İstiklal Savaşı, akabinde de Cumhuriyet ile birlikte gösterilen ekonomiden eğitime çok yönlü performans, ülkeyi 15 sene sonunda dış ticaret, bütçe ve üretim fazlası veren, kendi kendine yetebilen bir özelliğe büründürdü.

Aradan geçen yıllarda dünyada çok şey değişti. Fakat değişmeyen ülkeleri kullanan şirketlerin ve iki aile öncülüğündeki imparatorluğun, diğer ülkeler üzerindeki baskıları artırması oldu. Ülkeden ülkeye farklılık gösteren ve adına küreselleşme denilen nalıncı keseri, günümüzde Türkiye’ye şunu dayatıyor:

“Globalleşen dünyada, bağımsız ekonomilerden bahsetmek mümkün değil.” Bu kocaman, büyük bir yalan. İlişkili olmakla, ticaret yapmakla, bağımlı olmayı karıştıran, sonra da buna dünyanın gerçeği diyen bir zihniyetten bahsediyoruz.

Oysa bu palavrayı ortaya atarak sözcülüğünü üstlenen ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin nasıl da ulusalcı tavır takındığını, kendi ekonomileri için diğerlerini kullandığını, olaylara ‘biz ve diğerleri’ şeklinde yaklaştığını biliyoruz.

Tarihin her döneminde, bugün ve yarın da ‘bağımsız bir ekonomiden bahsetmek’ mümkün olacaktır. Bağımsızlık bugün finansal imparatorların bize de dikte ettiği gibi içe kapanma, izole olma, kendinden başkasıyla ilişkiye geçmemek değildir. Uluslararası arenada ülkesinin ekonomik ve ticari çıkarlarını öne almak, savunmak ve kendi iradesiyle hareket etmek, kendine yetecek üretimi gerçekleştirmek ve katma değer yaratarak söz hakkına sahip olmaktır.

Yine aklı karışanlar için daha basit bir örnek vereyim. Ailenizi düşünün. Gün geliyor siz de genel ortalama gibi evleniyorsunuz. Evlendiğiniz günden itibaren asıl aileniz, kurduğunuz yuvanızdır. Genişleyen bir sülale mantığı içerisinde ekonomik ve idari kararlarınızı kendiniz alabiliyor musunuz? O zaman bağımsız ve gerçek bir aile oldunuz demektir.

Fakat halen birilerinden medet umuyor, onların size yardım etmesini bekliyorsanız, kararları da siz alamazsınız. İnanmasanız da, ailenizin çıkarlarına ters de düşse, bir süre sonra size dikte edilen fikir ya da kararlara boyun eğmek zorunda kalırsınız.

Bu nedenle yürüyen evliliklerde, yeni oluşturulan ailenin bağımsız hareket edebiliyor olmasının çok önem taşıdığı görülür. Peki bu, yeni aile kurmanızla sülale statüsüne geçen, yakın ya da uzak akrabalarınızdan oluşan diğer fertler ve ailelerle kavga etmeniz, içe kapanmanız, kimseyle görüşmemeniz anlamına mı gelir?

Saygı, sevgi işin klişeleşmiş ama doğru tarif şekli. Fakat burada esas olan birbirinin hukukuna saygıdır. Bu çerçevede ilişkilerin götürülmesi de son derece mümkündür. İşte ülkelerin bağımsız ekonomi ve siyaset karnesinde de beklenti bu kadar basittir ve bunun sağlamasını fikirlerinizin ne kadar size ait olduğu ve ters empozede ne kadar dik durduğunuzla orantılıdır.

Kısacası: Bağımsızlık, bugünün dünyasında modası geçmiş bir romantizm değil. Her dönem için vazgeçilmez bir şarttır. Bazı çevrelerin, olayları dolduruşla, tersini empoze ederek, finans imparatorlarına yamanma adına ‘mümkün değildir’ yalanına inanmayın. Çünkü bu sizi ancak salt tüketen ve sömürülen yapar. Ulu önder ne diyor?

“Çalışmadan tüketmeye alışmış toplumlar önce haysiyetlerini, sonra da bağımsızlıklarını kaybederler.” Zira gerçek ortada: Tam bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık olmadan başarılamaz.

 

Çetin Ünsalan

USİAD Bildiren Dergisi 68. Sayında yayınlanan makale

Derginin 68. sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.org.tr

 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam