Anasayfa USİAD Bildiren Prof. Dr. Kerem Karabulut: “Cari Açık Göstergesinde Kriz Sınırını Aştık!”
Prof. Dr. Kerem Karabulut: “Cari Açık Göstergesinde Kriz Sınırını Aştık!”

Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Karabulut ile Türk ekonomisindeki cari açık sorunu üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Cari açığın ne olduğu, sorunlar ve çözümler üzerine Prof. Karabulut ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sizlere sunuyoruz.

-Genel olarak ‘cari açık’ kavramını açıklar mısınız?

Cari açık, Ödemeler Bilançosu ile ilgili bir kavramdır. Ödemeler bilançosunun iki ana hesap grubu vardır. “Cari İşlemler Hesabı” ve “Sermaye Hareketleri Hesabı”[Doğrudan yabancı sermaye yatırımlar (şirket almak ya da yeni işletmeler kurmak gibi) ve portföy yatırımları (hisse senedi tahvil gibi)]. Bunlara ilaveten bir de “Net Hata ve Noksan” isimli bir diğer hesap grubu vardır ki, bu da nereden gelip nereye gittiği bilinemeyen değerlerin tutulduğu ya da tamamlayıcı bir hesap grubu olarak işlev görür ki bu ihmal edilebilir. Ödemeler bilançosunun muhasebe anlamında denkliğinin sağlanabilmesi için de Cari İşlemler Hesabındaki bir açık ve fazla Sermaye İşlemleri Hesabındaki bir açık veya fazla ile telafi edilmektedir.

İşte cari açık denilen kavram, Cari İşlemler Hesabındaki açığı göstermektedir. Bu hesap grubu sadece mal ihracat ve ithalatını kapsamaz. Buna ilaveten, Hizmet alışverişinden elde edilenleri, yatırımlardan elde edilenleri ve işçi dövizleri transferlerini kapsayan cari transferleri de içerir. Kısaca; Cari Denge= Mal Dengesi(dış ticaret dengesi)+Hizmetler Dengesi+Yatırım Gelirleri Dengesi+Cari transferler şeklindedir. İşte bu toplam, Türkiye için 1950’den günümüze hep negatif olduğu için cari açık sorunu yaşanagelmiştir.

Cari açık, çok basit tanımlamayla, ülkeye giren dövizle çıkan döviz arasındaki farktır. Cari açık, diğer ülkelere satılan mal ve hizmetlerden elde edilen gelirlerin (dövizin), o ülkelerden alınan mal ve hizmetlere ödenen harcamalardan daha az olmasının süreklilik göstermesi ve gittikçe büyümesi durumunda sorun olmaktadır.

“EN BÜYÜK ETKEN DIŞ TİCARET AÇIĞI”

-Türkiye’de cari açık sorununa nasıl bakılmaktadır?

Türkiye ekonomisinin son yıllarda giderek büyüyen cari açık sorunuyla ilgili olarak temel iki görüş oluşmuştur. Birincisi; cari açığın finanse edildiği sürece ekonomide bir sorun oluşturmayacağıdır ve Türkiye bunu gerçekleştirmektedir. Bu nedenle cari açığın Türkiye ekonomisi için önemli bir problem olarak algılanması yanlıştır. İkincisi ise; cari açığın Türkiye ekonomisinin kriz yaşamasına sebep olabilecek bir gösterge olduğu ve finansman şeklinin yanlış olduğu görüşü şeklindedir.

Bunlardan birinci gruptakilerin görüşleri, mevcut durumun önemli sorun olmadığı üzerine kurulduğu için ayrıntıya girmek anlamlı olmayacaktır. Çünkü bu gruptakiler yaşanan reel durumun savunucularıdırlar. Buna karşılık, ikinci grupta yer alanların görüşleri ise reel durumun doğru değerlendirilmediği ve cari açığın ekonomik istikrarın uzun dönemli ve kalıcı olmasını engelleyici bir gösterge olarak değerlendirilmesi gerektiği şeklinde olduğu için bu gruptakilerin düşünceleri değerlendirmeye alınmalıdır. Mevcut göstergelerden hareketle bu doğrultudaki bakışın ayrıntılarına girmek, karar vericilere yardımcı olabilecektir.

Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz sebeplerine bakıldığında temelde şu konular ön plana çıkmaktadır;

¨      Parasal istikrarsızlıklar (enflasyon)

¨      TL’nin aşı değerlenmesi dolayısıyla ihracatın ithalatı karşılama oranındaki düşüş süreci

¨      Kamudaki savurganlıklar

¨      Borç yükünün artması

¨      Siyasi istikrarsızlıklar

¨      Faiz oranlarındaki dengesizlikler

¨      İşsizlik oranındaki artışlar

¨      Cari açıktaki sürekli artış

Bu sebepleri çoğaltmak mümkündür. Bu tür gelişmeler ülkelerin bir ekonomik krize sürüklenmesine sebep olmaktadır.

Cari açık başlığında krizin sebeplerinden bahsedilmesinin sebebi, bu açığın ilerlemesi ve devam etmesinin sonunun kriz olmasıdır.

Dış ticaret açığı, ithalat ve ihracat arasındaki farktır. Türkiye’de cari açığı oluşturan en büyük etken de dış ticaret açığıdır.

Cari işlemler açığında gelişmiş ülkeler sıralamasında ABD, gelişmekte olan ülkeler sıralamasında da Türkiye birinci sırada yer almaktadır.

 

“YENİ PAZARLARA AÇILIP, REKABET GÜCÜ YÜKSEK ÜRÜN İHRAÇ ETMELİYİZ!”

 

-Son 5-6 yıllık süreçte cari açıktaki gelişmeler nasıl olmuştur?

2004 yılında 15,6 milyar dolar olan cari açık 2005 yılı sonunda yaklaşık 23 milyar dolar, 2006 yılı sonu itibarıyla 32,9 milyar dolar ve 2007 Ocak ayı itibarıyla da 33,5 milyar dolara ulaşmıştır. 2007 yılı sonu itibarıyla bu rakam yaklaşık 38 milyar dolar ve 2008 yılında da 42 milyar dolar olmuştur. 2009 yılında 2008 yılına göre, krizin dış ticaretteki azaltıcı etkisine bağlı olarak yaklaşık % 67’lik bir azalışla cari açık 14 milyar dolar olmuştur. Bu azalıştan sonra 2010 yılında tekrar 48 milyar dolara çıkmış ve 2011 yılının sonu itibarıyla da 77 milyar dolar olmuştur. Cari açığın bu artışındaki ana sebep ise ithalatın ihracattan çok yüksek olmasıdır. 1950’den günümüze bu hep böyle olmuştur. 1988 yılında ihracata verilen teşviklere bağlı olarak ihracatın ithalatı karşılama oranı % 81 gibi bir düzeye çıkmış, sonrasında tekrar gerileyerek günümüz itibarıyla yaklaşık % 63 civarında seyretmektedir.

2011 yılı verilerine göre, Türkiye’de cari açığın Gayri Safi Milli Hasıla’ya (Cari Açık/GSMH) oranı yaklaşık % 10 olmuştur. Ekonomideki cari açık oranı GSMH’nın % 4-5’ini geçtiği durumda kriz sinyallerinin çaldığı dikkate alınırsa, Türkiye cari açık göstergesi bakımından kriz sınırını aşmış durumdadır. Bu durumun düzeltilmesi, yeni pazarlara açılma ve rekabet gücü yüksek ürün ihraç edebilme kabiliyetinin geliştirilmesi ile olanaklı olabilecektir. Aksi takdirde, cari açığın gittikçe artış göstermesi, Türkiye ekonomisinin kriz yaşamasına sebep olabilecek düzeyde tehlikeli bir göstergedir.

“SICAK PARA GİRİŞİ DURURSA BU AÇIK, EKONOMİYİ KRİZE SÜRÜKLEMEYE ADAYDIR”

Türkiye’de cari açık sorununun giderilmesi konusunda neler söyleyeceksiniz?

Türkiye’de cari açığın büyüklüğü kadar, finansman biçimi de çok önemlidir. Cari açıklar yüksek miktarda kısa vadeli spekülatif nitelikteki sermaye akımlarıyla finanse edilmektedir. Bu durum ekonomi için büyük bir risk oluşturmaktadır. Hisse senedi, iç borçlanma kâğıtları, mevduat ve kısa vadeli kredilerden oluşan sıcak para girişi 2003 yılından bu yana artmaktadır. 2005 yılının ilk dokuz ayındaki sıcak para girişi 17,1 milyar dolardır. Bu bir önceki yılın aynı dönemine oranla % 106 oranında artış demektir. 2005 yılında yabancıların Türkiye’deki hisse senedi ve tahvil-bono gibi değerleri alıp satmaları hızla devam etmiştir. Bu süreç 2006’dan günümüze kadar nispi bir iyileşme olsa da devam etmektedir.

Cari açık doğrudan yabancı yatırım sermayesiyle finanse edilirse sorun olmaz. Ancak, Türkiye’de sıcak para ve borçlanma cari açığın temel finans yolu olduğu için sorun giderek derinleşmektedir. Diğer taraftan, Türkiye’de hazır kurulu işletmeleri özelleştirme yoluyla alan yabancı sermaye de çözüm değildir. Çünkü bu sermaye özellikle uzun dönemde karını, sermayesini ve diğer kaynaklarını yurt dışına çıkaracaktır. Bu nedenle, kendisi ülke içinde yatırım yaparak istihdama ve sermaye birikimine katkı yapan yabancı sermaye, cari açığın giderilmesine olumlu katkı yapabilir. Ayrıca, ihracatı artırıcı, ithalatı azaltıcı politika uygulamalarının geliştirilmesi de cari açığın giderilmesine olumlu katkı yapacaktır ki, TL’nin değerinin düşürülmesi en önemli uygulama olacaktır.

Kısacası, son yıllarda Türkiye ekonomisinde yaşanan yüksek cari açık durumu,  ekonominin “yumuşak karnı”nı oluşturmaktadır ve sıcak para ile finanse edilmeye çalışılan bu açık, sıcak para girişinin durmasıyla ekonomiyi krize sürüklemeye adaydır. Cari açıktaki bu gelişim, önümüzdeki yıllarda artan borç yükü ve onun faizlerinin ödenmesi sıkıntısını Türkiye’nin gündemine getirecek gibi görünmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1838 yılındaki İngiltere ile yaptığı “Balta Limanı Anlaşması”nın ekonomik bağımsızlığa vurduğu darbeyi, Türkiye ile IMF, Dünya Bankası ve AB arasındaki ilişkiler ve yaşanan cari açık gibi gelişmeler tekrarlamaya adaydır.

Kısacası; Cari İşlemler Hesabı ile Sermaye Hareketleri Hesabındaki karşılıklı bağımlılıktan dolayı, ülkenin cari açığı arttıkça, “Sermaye Hareketleri Hesabı” büyümelidir ki denge sağlanabilsin. Bu durum da ülkenin dışa bağımlılığını artırmaktadır ki, Türkiye’de yaşanan sorun da budur.

 

SÖYLEŞİ: DENİZ TOPRAK

 

USİAD Bildiren Dergisi 48. Sayı

Derginin tamamını okumak için tıklayın.

 


 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam